Ben Madam Sofia;
Yolun düşmüşse adaya, tam da bu yazının önünde duruyorsan eğer Tanrı tanışmamızı istemiş derim ben...
Hangi dilde ve dinde olduğunun önemi olmadığı bir yerdesin... Birazdan yazın kokusu seni sarhoş edecek ve kışın sessizliğinde sadece at arabalarının sesi ninni olacak kulağına. Sonbahar sabahıysa eğer adada sade kahveni belki bir parça hüzünle içeceksin ve en çok da tam burada Madam Sofia’da gün batımını en güzel izleyebileceğin yerde belki bir kadeh şarap sana arkadaşlık edecek. Denk gelmişsen eğer bu eşsiz ana o kadehten benim içinde yudumla...
Çocuk olduğum sokaklarda gezmeni tavsiye ederim. Genç kız olduğum kalbimin en yüksek ritimde attığı zamanlarda benim yaptığım gibi yap. Kollarını aç adayı, dünyayı kucakla mis gibi mimoza hanımeli kokusunu içine çek, eteklerin uçussun rüzgara karşı, sallayacak bir sevdiğin varsa tur yolunda göreceğin salıncaklarda sallan doyasıya, orta yaşlarında bir kadınsan eğer tam da orda uzun uzun dur, adanın sahilinde yürü uzun uzun kayalara otur sonra karşıda yanan ışıkları seyret hayal kurmaktan sakın ha vazgeçme... Benim gibi tıpkı Sofia gibi ...
Gözyaşları da sevdaya ve hayata ait ,bilesin ki tuzlu su şifadır, deniz gibi gözyaşı gibi....
Bu yüzdendir adanın dört yanı deniz, bu yüzdendir ağlayacaksa da kucak açacak kuytusu çoktur.
Haydi çocuk, git otur en güzel masaya ve bir yunanca şarkıyla devam et hayata anlayabildiğin kadarıyla... Ben anladığım kadarıyla çok mutlu oldum. Adada doğdum, yaşadım ve gittim... Evlatlarımı ve torunlarımı bıraktım burada. Karşı kıyıyı hiç merak etmedim anlamaya da çalışmadım karşımda duranları…
Anladıklarım bana yetti.
Dilerim sen çok mutlu ol çocuk…